NOW OR NEVER
Nasıl gidiyor hayat? Yaşamdan memnun musunuz? Yada gerçekten yaşıyor musunuz?
Hayatın içinden geçiyoruz. Fakat onu yaşamıyor, hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Muş gibi hayatların figüranıyız her birimiz. Nasıl başarıyoruz? Her an içinde bulunduğumuz hayatın nasıl olur da bu kadar dışında kalabiliriz?
İki zaman dilimi var bizler için. Biri geçmiş diğeri gelecek... Geçmişe takılarak, geleceği planlayarak yaşıyoruz. Peki ya şuan...? Öyle bir zaman kavramı yok çoğu kişide. Varlığının farkında değiliz. Hayatı mecburiyet olarak gördüğümüz işlere harcayarak, sorunlara, sorumluluklara boğularak geçiriyoruz. Bazılarının unutamadığı geçmişi, anıları, pişmanlıkları engelken yaşamasına, bazılarının ise gelecek endişesi planları kaygıları yok ediyor zamanı.
Düşünüyoruz. Sürekli bitmek bilmeyen düşünce halindeyiz. Çözmemiz gereken sorunlar, üstesinden gelmemiz gereken sorumluluklarımız var kendimizce. Halletmeye, tamamlamaya, oldurtmaya çalışıyoruz. İsimleri farklı ama nedenleri aynı olan sorunlarımızı yanımızdan biran olsun ayırmıyoruz.
Hayat buysa gerçekten sıkıntıdan başka nedir ki? O halde hayatı sıkıntı dolu yıllar olarak tarif edenler oldukça haklıdır. Tabi kendince. Kişinin kendine biçtiği hayattır bu desem size. Geçmişe ve geleceğe kendimizi öyle çok kaptırmışız ki hayatı kaçırdığımızdan habersiziz.
Geleceği unutun o henüz gelmedi... Geçmiş mi? O ise çoktan bitti. Bir tek gerçek zaman var oda içinde bulunduğumuz andır. Şuan yaşadığımızı tek gerçek an. Ama biz şuanın dışındaki her anda yaşatabiliyoruz kendimizi. Geçmişle barışamıyoruz. Pişmanlıklarla, keşkelerle dolu günleri kendimize layık görüyor, bir an olsun ne yaptığımıza bakmıyoruz. Gelecek için endişelenerek, kaygı dolu günler geçiriyoruz. Mutluluğu kaçırıyor, hayattan keyif alamıyoruz. İşte tam bu yüzden.
Size bir saatlik ömrünüz kaldığı söylense, o saati nasıl geçirirdiniz? Yada farz edelim ki bir dakikanız var. Ne önemli olurdu sizin için? İşin aslı insanın bir saniyeden fazla yaşayacak ömrü yoktur. O dakikalar gelebilir de gelmeye bilir de. Belirsizdir hayat. İşin garibi de bunu bilir buna rağmen bir yıl sonrasını planlarken geçiririz o uykusuz geceleri. Ona rağmen barışamayız geçmişle. Döner durur anılar zihnimizde. Ahh deriz o ana geri dönecektim ki. Bak bu kez nasıl da farklı olurdu her şey... O an için üzülürken yaşadığımız anı da mahvettiğimizden habersiz geçiririz saatleri, günleri. Daha çok yıllar garantilemiş gibi eminizdir hayattan.
İşte bu yüzden bizler, yada çoğumuz diyelim, hayatı bilmeden, yaşamadan, tanımadan bitiririz. Belirsizdir hayat. Ne bir anın garantisi, ne de geçen tek bir anın telafisini barındırır içinde. Kademeli ölümdür böyle yaşayanlar için günler. Her doğan güneşle bir gün daha yaklaşır mutlak sona. Her günün akşamı, bugünde akşam oldu der bitirir günü. Nasıl geçirdiğinden habersiz günleri. Öylesine... Evet öylesine hayatlar yaşar, sonra da hayatı suçlarız. Bir an olsun kendimize dönüp bakmayız. Hayat suçludur, adaletsizdir. Şansımız yoktur. Hep bizi sınıyordur. Hayatın tadı yoktur der durur sorun nerede anlamaya çalışmayız.
Sorun hayatta değil. Sorun bizlerin hayata nasıl baktığında. Olayları nasıl karşıladığımızda. Ne beklediğimizdedir. Mutluluk aranacak yada önümüze sunulacak bir duygu değil. Mutluluğu da biz seçeriz bu hayatta, mutsuzluğu da. Bazı insanlar huysuzdur mesela. Ne yaşarsa yaşasın gülmez yüzü, memnun edemezsin o insanı. Ne yaşadığının bir önemi yoktur onun için. Onun dünyaya gözleri mutsuz bakar. Kendine yaşatmaz o mutluluk hissini. Bazılarımızda ne yaşarsa yaşasın olumlu bakar hayata. Tutunacak çok şeyi vardır. Doğan güneşin, aldığı nefesin farkındadır. Mutlu olmak için büyük şeyler beklemez hayattan. Zaten mutluluk da öyle ölçülemez.
Mutlu insanlar sorun Yaşadıklarında kendini, mutsuz insanlar ise hayatı sorgular. Aradaki en büyük fark da işte budur. Hayat yaşayana çok güzel, yaşayamayana çok zorludur. Ve her ikisi için de haklılardır. Hayatın büyüsü bizim ona bakan gözlerimizde saklı. Hayata bakan gözlerinizin gülmesi dileği ile....
Sümeyye Koç
Yorumlar
Yorum Gönder